Şanlıurfa
DOLAR32.34
EURO34.879
ALTIN2393.5
Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Mail: [email protected]

Bağnazlığın sinsi kuyuları!

Bağnazlığın sinsi kuyuları!

Gafletin, dalaletin, hatta insanlığa ihanetin paslı yollarında meydana gelen zincirleme rezaletleri büyüten bağnaz çarkın üç ayağı var;

"Çaresiz kurbanlar, gafil aileler ve sorumsuz devlet!.."

Dünyanın hiçbir uygar ülkesinde, aileler çocuklarını bağnazlığın girdabında, işkenceye- ölüme, hatta tecavüz rezaletlerinin utanç verici tezgahlarına teslim etmezler...

Ve Orta Doğu, Asya ile Afrika'nın bir bölümü dışında, dünyanın hiçbir coğrafyasında, adına tarikat-cemaat denilen rant örgütlenmeleri kaçak okullar- dershaneler ve yurtlar açarak, buralarda mürit- militanlar yetiştiremez, oralarda bu çocuklar tecavüze ve işkenceye uğramazlar...

Çünkü kendilerine sahte kutsiyetler yükleyen, "kerameti kendinden menkul" uyanık zatların "hoca-şeyh" kılığında, önce mürit, sonra cehalet ve ardından da rant çemberi oluşturduğu tek yer geri kalmış coğrafyalardır...  Atatürk'ün geri kalmış- cahil bırakılmış bir topluluktan uygar bir ulus yaratmasından 100 yıl sonra, Türkiye'de halen İslam dinini sömüren ve insanları bağnazlığın cenderesinde işkencelere, hatta ölümlere sürükleyen gerici çarklar döndürülmesi ise utanç verici...

İşte tıpkı FETÖ'da olduğu gibi karanlıkta ve denetimsizlikte ilerleyen; gencecik zihinleri körelten, aileleri ise adeta hipnoz ederek uyutan ve buradan hem mürit-militanlar, hem de rant tezgahı oluşturan o paslı çarklar durdurulamıyor...

Tarikat yurdunda yananlar!..

1960'larda, Pilavoğlu denilen bir sapığın, sürgün edildiği Bozcaada'da, müritleri köle gibi çalıştırdığı rant düzeni yetmezmiş gibi, o müritlerin çocuklarına tecavüz etmesi tarihin kirli sayfalarında duruyor ama kimse nedense ders almıyor...

Ve ne yazık ki 60 yıl önce ülke gündemini sarsan o rezaleti destekleyenler, hatta o çarkın ortasında duranların uzantıları bugünlerde hoca- şeyh kılığında adeta fraksiyonlar oluşturarak kendilerine tarikat- cemaat örgütlenmeleri yaratıyorlar, buralarda müritler yetiştiriyorlar, onları köle gibi çalıştırıyorlar ve daha sonra da buralarda sadece işkenceler- baskılar- falakalar- dayaklar yetmezmiş gibi, taciz ve tecavüzlerin yanı sıra cinayetlere de zemin hazırlıyorlar!..

Sadece tecavüz- dayak ve cinayet değil, çoğu kaçak tarikat ve cemaat yurtlarında onlarca masum da yok olup gitti bu ülkede;

2008'in Ağustos ayında, Konya'nın Taşkent ilçesine bağlı Balcılar beldesinde, üç katlı bir öğrenci yurdunun çökmesi sonucu 18 kız öğrenci ölmedi mi, 30 kadar öğrenci yaralanmadı mı?..

Kim anımsıyor o çocukları ve yürekleri yanan aileleri?.. Sorumlular nasıl cezalar aldı ve devlet bu ihmal faciasının peşini ne kadar takip edebildi?..

2016 yılının aralık ayında, Diyarbakır'ın Kulp ilçesine bağlı Karaağaç köyündeki iki katlı Kuran kursu binasında elektrik sobasının devrilmesi sonucu çıkan yangında 6 öğrenci feci biçimde yaşamını yitirmedi mi?..

Unutulmasın ki, "aşırı sıcaklıktan genleşerek kilitlenen plastik kapıların açılmaması nedeniyle dışarı çıkamayan öğrencilerin cansız bedenleri balkon kapısı önünde" bulunmuştu...

Yani bir denetimsizlik rezaleti ve katliam, sorumlular adeta korunarak unutulup gitmişti...

Peki; 2017 yılında Adana-Aladağ'da Süleymancılar'a ait (12-13 yaşlarındaki yoksul kızların barındığı) yurtta çıkan ve 11 çocuk ile bir kadın görevlinin can verdiği, 22 çocuğun da yaralandığı yangının ardındaki sorumsuzluğun hesabı soruldu mu?..

Adeta sahipsiz, kimsesiz ve kaderleriyle baş başa bırakılan küçük çocuklar, içinde düştükleri ateş cehenneminden kurtulmaya çalışırken, feryatları Aladağ'ın sokaklarında çınlarken, sorumsuz devlet yetkililerinin vicdanı sızlamış mıydı acaba?..

Dayak, cinayet, intihar!..

Peki; 2018'de, 14 yaşındaki İ.K.T'nin Alanya'daki bir tarikat yurdunda dövülerek öldürülmesini kaç kişi anımsıyor?..

Geçen yıl Kepez'de bir tarikata ait öğrenci yurdunda aşçı olarak çalışan İ.G, Akdeniz Üniversitesi öğrencisi M.S.T'yi (18), yurdun yemekhanesinde, boğazını satırla keserek öldürünce, tüm benzer olaylarda olduğu gibi, zanlıyla ilgili "psikolojik rahatsızlığı vardı" açıklaması yapmak hangi örtbasın sonucuydu?..

Elazığ'da bir tarikat yurdunda baskılar sonucu intihara sürüklenen Enes olayının perde gerisi neden aralanmadı, aileleri bu iki olayı kaderciliğe sığınarak niçin boş verdi acaba?..

Evet; Türkiye'de 1960'lı yıllardan itibaren Adnan Menderes'in "siz isterseniz hilafeti bile geri getirirsiniz" tavizi ile palazlanan ve devletin denetimsizliğiyle iyice kontrol dışına çıkan tarikat ve cemaatler içerisinde, son 60 yılda yaşanan taciz- tecavüz cinayet-işkence- dayak ve falakanın üzerine gidilmemesinin asıl gerekçesi bellidir...

Çünkü gericilikten beslenen partiler, rant çarkı oluşturan cemaatlerin oy potansiyelini kaybetmemek için bir yandan yangın- dayak- cinayet- intihar- tecavüz gibi olayların üzerine gitmiyorlar, diğer taraftan da medrese-okul dershane-yurt gibi kuruluşları denetim dışında bırakarak, bağnazlığın at koşturmasına zemin hazırlıyorlar...

 

İşte Esenler'de büyük infial yaratan dayak olayı da pervasızlığın şimdilik son örneğidir...

Bir tarikata ait yurtta, öğretmen kılıklı bir zavallının gencecik çocukları dayaktan geçirmesi, yazının başında dikkat çekilen "kurbanların çaresizliği- ailelerin sorumsuzluğu ve devletin boşvermişliği"nin kahredici sonucudur...

Türkiye'de tarikat- cemaat bünyesinde açılan yurtlar- dershaneler-medreseler kapatılmadıkça ve devletin Kredi Yurtlar Kurumu ile belediyeler, çocukları (uygar-yasal koşullarda barındıracak yatırımlar) yapmadıkça, bağnazlığın sinsi ve karanlık kuyuları daha çok kurbanlar alacaktır...

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar