Şanlıurfa
DOLAR32.34
EURO34.879
ALTIN2393.5
Mehmet Faraç

Mehmet Faraç

Mail: [email protected]

Kapıdaki kuyruklar, gidişattan manzaralar!!!

Artık hiçbir şeye şaşırmıyoruz bu ülkede...
İşte bizi her gün daha çok şaşırtan bazı absürt manzaralara bakınca da; milli kaynakların özelleştirme yağmasıyla tüketildiği son 20 yılda toplum iyice yoksullaşırken, (üstelik dünyanın onlarca ülkesinde iktidar 2-3 kez değişmişken) AKP'nin halen nasıl iktidarda kalabildiği sorusu, artık çok daha fazla düşündürüyor...
İktidar çok güçlü de, halka çok mu inandırıcı geliyor, yoksa muhalefet çok zayıf da, halka yeni bir seçenek olarak kendisini mi inandıramıyor?..

Defalarca gündeme getirdiğimiz bu soru çoğu kez yanıt bulamasa da, "Saldım çayıra-mevlam kayıra" şeklindeki yaklaşım, "Bindik bir alamete- gidiyoruz kıyamete" şeklindeki o ezeli deyimle kavga etmeye devam ediyor!..
Şaşkınlıklar ülkesiyiz vesselam... Hele de çarşıda-pazarda dolaşırken gözümüze çarpan (absürt mü diyelim- sarsıcı mı) bazı tuhaf ve düşündürücü manzaralar var ki, hem akıllara durgunluk veriyor, hem de "hayırdır, ne bu yaman çelişki" dedirtiyor...
YOKSULLUKLA ZENGİNLİĞİN ÇELİŞKİ KAVGASI!..
Geçen hafta bir tiyatro oyunu için Zorlu AVM'de dolaşırken dikkatimi bir mağazanın önündeki kuyruk çekti...
Promosyon dağıtan bir şirket yoktu orada, önünde sefer tası kuyruklarının oluştuğu bir aşevi de değildi orası!!!
Üç al- iki öde" şeklinde, etiket oyunlarının artık furyalaştığı bir dönemde, akıllara durgunluk veren indirimler yapmış bir mağazanın önünde, giysi almak için bekleyenlerin kuyruğu da değildi bu...
Bu ülkede milletin büyük bölümü yoksulluk- sefalet içerisinde çırpınırken (hatta makarna ve peynir alamaz hale gelirken) iPhone telefon kuyruğunu ya da otomobil almak için adını şirketlere yazdıranları duyduk da, bu mağazanın önündeki kalabalık çok ama çok daha şaşırtıcıydı...
Baktım mağazanın üzerinde "Louis Vuitton" yazıyor... Dünyaca ünlü bir marka mağazasının önünde, ellerinde laptoplarla, şık giyinmiş iki görevli kapının önünde yığılmış müşterileri kuyruğa sokmuş, tek tek içeri alıyor...

Kırmızı ışıkta 30 saniye bile beklemeyecek kadar sabırsızlar ve önündeki ambulansa bile korna çalacak kadar pervasızlar ülkesinden savrulan bir çarpık sabır görüntüsüydü bu!!!
Çünkü kuyruktakiler oldukça sakin ancak heyecanlı da görünüyordu!!!
Doğrusu küçük bir cüzdanın bile binlerce liraya satıldığı bu mağazanın önündeki kuyruk Türkiye gibi, makarna alırken bile üç markete fiyat soranların çoğaldığı bir ülke açısından sadece şaşırtıcı değil, çok da çarpık ve çarpıcıydı...
Ramazan aylarında pide kuyruğuna alışmış bir milletin evladı olarak, dünyanın en pahalı mağazalarından birinin önünde insanların içeriye girmek için saatler boyunca beklemesi aynı zamanda çok da sarsıcıydı...

Bakakaldım öylesine; bu insanlar bir giyim mağazasının önüne neden yığılıyor, ne kadar zenginler acaba?.. Ve bu mağazadan bir şeyler almak onlar için neden bu kadar önemli?..
Yanımdaki arkadaşım kapıda yığılan müşterilerin büyük bölümünün yabancı olabileceğini iddia etti ama bana pek inandırıcı gelmedi!...
Çünkü koca AVM'deki tek kuyruk ya da kalabalık bu sosyete mağazasının önündeki değildi...
Fahiş fiyat politikasının piyasaya egemen olduğu bir dönemde; A101, BİM, ŞOK gibi marketlerin bile müşterisi azalırken, devasa iş merkezinin en havalı yerlerini kaplayan marka restoranların ağzına kadar tıklım tıklım olmasına ne denilmeliydi?..
ANKETİN SARSICI YÖNÜ!..
Türkiye'nin en büyük şehrindeki AVM'lerde, ya da kentin varlıklı insanlarının yaşadığı sosyete caddelerinde; kapılarındaki şatafatlı camekanlara konulmuş menülere bakmak bile dar gelirlilerin kalbini vurabilir artık...
Karides tavanın 430 liradan satıldığını görünce diğer rakamlara bakmak bile istemedim...

Sadece kuyruklara değil, mekan kalabalıklarıyla ilgili benzer manzaralara İstanbul'un Bağdat Caddesi'nde, Beyoğlu'nda, Beşiktaş, Kadıköy ve Bakırköy'deki lüks mekanlarda ve Bağcılar, Sultanbeyli ile Fatih gibi ilçelerde de rastaladım ki, eyvah eyvah!!!...
Dışarıdan izlediğimiz manzara, ülkenin bir kesimi yoksulluğun- sefaletin cenderesinde çırpınırken, toplumun bir bölümünün vurdumduymaz biçimde (belki de hiçbir şeyden şikayet etmeden) vur patlasın- çal oynasın yaşadığını da gösteriyordu...
Ancak kimileri diyebilir ki; kaç kişi böyle yaşıyor bu ülkede?..
Maalesef yukarıda yansıttığımız çelişkili manzara, İstanbul'un lüks semtlerindeki 5-10 şatafatlı mağazadan yansıyan görüntülerden ibaret değil..
"Hayat pahalılığı ne kadar artarsa artsın insanlar yediklerinden- içtiklerinden kısamıyorlar" şeklinde bir savunma da yapılabilir ama, İstanbul gibi bir şehrin (yoksul ya da zengin) her köşesini salt gözlem yapmak için de olsa, sıklıkla dolaşmaya çalışan bir gazeteci olarak, çok düşündürücü başka tespitlerim de var..

Çünkü gıda enflasyonunun yüzde 146'ya ulaştığı, varlıkla yokluğun birbiriyle kavga ettiği bir ülkede, şehrin yoksul ve zengin noktalarından yansıyan çelişki manzaraları, lüks giyim mağazaları ya da şatafatlı restoranların önünden ve de içinden yansıyan kalabalıklarla tarif edilecek kadar basit değil...
Bankalardaki bırakın Türk Lirası mevduatını ya da dövize endeksli hesapları, dolar milyonerlerinin son beş yıl içerisinde en az 10 katına çıkması da gösteriyor ki, paradan para kazanan devasa bir kitle de ekonomiye hakim olmaya başlamış...
Evet; AKP'nin kendi zenginlerini de yarattığı son 20 yıldaki ekonomik çarpıklığı ve çelişkiyi sokak röportajlarındaki "göster telefonunu" zavallılığıyla ifade edecek değiliz...
Ancak büyük kentlerin her köşesinde, en sıradan evlerin 5-10 milyon liradan satılması, otomobil almak için galerilerde kuyruklara girilmesi ve 40-50 bin liralık telefonları almak için bir kitlenen adeta çırpınması, sadece Türkiye'nin içerisinde bulunduğu sosyo- ekonomik çarpıklığı göstermiyor, aynı zamanda kendi zenginlerini yaratan bir iktidar döneminde, ülke kaynaklarının neredeyse yüzde 75'inin, yüzde 25'lik mutlu bir kitle tarafından pervasızca tüketildiğini de gözler önüne seriyor...
Velhasıl; kimileri, "dünyaca ünlü mağazalarını önünde kuyruklar olması ve şatafatlı restoranlarda yığınlar bulunması Türkiye'yi huzurlu-mutlu- zengin bir ülke olarak göstermez" diyebilir ama, siyasi ahval ve şerait bunu kolaylıkla çürütüyor...
Kim ne derse desin; 20 lirayı aşan yakıta rağmen lüks araç yığınlarının trafiği sürekli tıkaması ve dağların- ovaların lüks rezidanslarla dolması da, Türkiye'de ballı kaymaklı bir kitlenin yaşam standardının toplumun yüzde 75'ini ezecek boyutta, pervasız hale geldiğini defalarca gösteriyor...
Ve bu çelişkileri ayakta tutan manzara "Yöneylem Sosyal Araştırma"nın önceki gün medyaya yansıyan bir anketiyle de dışa vuruyor;
Anketlere pek inanmasam da; Erdoğan'a kesinlikle oy vermeyeceklerin oranı yüzde 55.5'e ulaşırken ve
muhalefetin oyu yükselirken, AKP'nin oyu (kararsızlar dağıtılınca) halen "yüzde 32'nin üzerindeymiş!..
O halde bırakın witton- mitton mağazalarının önündeki kuyruğu da, yoksulluğun açlığa dönüştü bir ülkede, AKP'nin kapısındaki kuyruk neyin nesidir acaba?..

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar